CORANA VİRÜSÜNÜN (COVİD-19) ABONELİK SÖZLEŞMELERİNE ETKİLERİ

Şenel Hukuk > Haberler  > CORANA VİRÜSÜNÜN (COVİD-19) ABONELİK SÖZLEŞMELERİNE ETKİLERİ

CORANA VİRÜSÜNÜN (COVİD-19) ABONELİK SÖZLEŞMELERİNE ETKİLERİ

CORANA VİRÜSÜNÜN (COVİD-19) ABONELİK SÖZLEŞMELERİNE ETKİLERİ

  Abonelik sözleşmesi, abonenin, belirli bir mal veya hizmeti sürekli ve düzenli aralıklarla edinmesini sağlayan sözleşmedir. Bu yazıda sözleşmenin konusu ; mal, hizmet, mal ve hizmet olmak üzere üç farklı kategoride incelenebilecek olan abonelik sözleşmeleri ile bu sözleşmelere ilişkin olası ihtilaflar ele alınacaktır.

Abonelik Sözleşmesinin Benzerlerinden Ayırt Edilmesi

Düzenli olarak belli bir hizmetin/malın sunulmasının esas alındığı abonelik sözleşmeleri yakından incelenmeden önce, abonelik sözleşmelerine benzer olarak addedilebilecek bazı diğer sözleşme ve kavramların açıklanması gerekmektedir. Abonelik sözleşmesi, hizmet sözleşmesinden farklı olarak satıcı veya sağlayıcı ile abone arasında herhangi bir bağımlılık ilişkisi yaratmaz ve abonenin satıcı/sağlayıcıya talimat verme yetkisi yoktur. Taraflar sözleşme süresince eşit kabul edilir.

Abonelik sözleşmesi ile farklılıklarının ortaya konması gereken bir diğer kavram ise üyeliktir. Üyelik, belirli bir gurubun sunduğu avantajlardan yararlanmak amacıyla belli bir kişinin belli bir statüyü kazanmasıdır ve teknik anlamda bir sözleşmenin varlığından söz edilemez. Üyelikte belirli bir statünün sunduğu avantajlardan yararlanmak mümkün iken, abonelik, herkesin tarafı olabileceği bir borç ilişkisinden ibarettir. Bunun sonucu olarak üyelikte aidat olarak ödenen bedel sırf o gruba katılmanın külfeti iken, abonelikte ödenen bedel sunulan hizmet/mal karşılığı taraflardan birinin edim yükümlülüğününü oluşturur. Bir örnek ile somutlaştırmak gerekirse, spor salonu üyeliği, nitelemenin yanıltıcı olduğunun kabul edilmesiyle beraber, bedel alınması karşılığında hizmeti sunan tarafın hizmet sağlama borcu altına girmesi sonucunu doğuracaktır. Hizmetin yanında malın da sözleşmenin konusunu oluşturduğu borç ilişkisine örnek olarak su, doğal gaz ve elektrik aboneliği ; salt mal sağlanmasına örnek olarak ise dergi aboneliği gösterilebilir.

Tâbi Olunacak Mevzuat Bakımından Ayrım    

Yazının ilerleyen kısımlarında ele alınacak olan ihtilaflar bakımından tâbi olunacak mevzuat büyük önem taşımaktadır. Bu anlamda başvurulacak ayrım için yapılacak incelemede abonenin tüketici olup olmadığı hususu göz önünde bulundurulmalıdır. Abonenin tüketici olduğu sözleşmeler gerçek veya tüzel kişilerin bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinmesi, kullanması veya yararlanması hallerini kapsar ve sözleşme Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna tâbi olacaktır .

Abonenin tüketici olmadığı sözleşmelerde, abonenin mesleki veya ticari amaçlarla sözleşmenin  tarafı olmuş olması gerekmektedir ve bu durumda sözleşmenin konusuna göre Borçlar Kanunu veya Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanacaktır. Mal veya hizmet sağlayıcısının idare olması halinde de bu ayrıma sadık kalınacak, dolayısıyla idare ile akdedilen abonelik sözleşmesi de özel hükümlere tâbi olacaktır. İdarenin taraf olduğu sözleşmelerdeki farklılık ; sözleşme özgürlüğüne istisna getirilerek sözleşmenin koşullarının idare tarafından belirlenmesi, karşı tarafa müdahale hakkı tanınmaması ve kamu hizmetlerinin sağlanabilmesi için idarenin sözleşme yapma mecburiyeti altında olmasıdır.

Corona Virüsünün (COVİD-19) Abonelik Sözleşmelerine Olası Etkileri

Abonelik sözleşmesi niteliği itibari ile tam iki tarafa borç yükleyen, belirli veya belirsiz süreli sözleşmedir.Tüm abonelik sözleşmelerinde süreklilik esastır. Zira taraflar sürekli olarak edimlerini ifaya hazır bulunmak zorundadırlar. Bu noktada “pandemic” (küresel salgın) olarak nitelendirilen viral salgının iç hukukumuza da farklı açılardan yansıması, çeşitli ihtilaflara sebep olması söz konusu olacaktır. Akla gelebilecek pek çok sorunun yanıtlanabilmesi için birkaç hususun netleştirilmesi gerekmektedir.

  1. Corona Virüsü Salgını sebebiyle abonelik sözleşmesinin feshi mümkün müdür?
  1. Abonenin Tüketici Olması Halinde:

Bilindiği üzere, kural, tarafların karşılıklı ve birbirine uygun iradeleri ile kurulan sözleşmelerin kanunda izin verilen haller dışında keyfi olarak feshedilememesi veya sözleşmeden dönülememesidir. İstisnaen, ortada borca aykırılık veya ifayı tehlikeye atan bir sebep bulunmaksızın bir tarafa belirli süreler içinde sözleşmeyi keyfi olarak feshederek sözleşmeden kurtulma hakkı verildiği durumlardan birisi TKHK md. 52’dir. Bahsi geçen hükmün 4. fıkrası uyarınca “Tüketici, belirsiz süreli veya süresi bir yıldan daha uzun olan belirli süreli abonelik sözleşmesini herhangi bir gerekçe göstermeksizin ve cezai şart ödemeksizin istediği zaman feshetme hakkına sahiptir.”.                                                         

7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 52nci ve 84 üncü maddelerine dayanılarak hazırlanan Abonelik Sözleşmeleri Yönetmeliği, tüketicinin belirli bir mal veya hizmeti sürekli veya düzenli aralıklarla edinmesini sağlayan her türlü abonelik sözleşmesini kapsamaktadır. Yönetmeliğin 22. Maddesinin 2. Fıkrası uyarınca “Süresi bir yıldan az olan belirli süreli abonelik sözleşmesinde satıcı veya sağlayıcı tarafından sözleşme koşullarında değişiklik yapılması halinde veya tüketicinin hizmetten yararlanmasına engel olabilecek geçerli bir sebebin varlığı halinde tüketici sözleşmeyi feshedebilir.”. Görüldüğü üzere herhangi mücbir sebep dahi aranmaksızın hizmetten yararlanılmasını engelleyecek her türlü geçerli sebep fesih için yeterli görülmüştür. Pek tabii dünyayı etkisi altına alan bu çaptaki bir salgın, somut olayın koşulları da incelenmek suretiyle, bireylerin hizmete erişimine engel oluşturabileceğinden geçerli neden olarak kabul edilmelidir.

B.  Abonenin Tüketici Olmadığı Hallerde:

Abonenin tüketici olmadığı, dolayısıyla mesleki veya ticari amaçlarla sözleşmenin tarafı olduğu hallerde TBK ve TTK hükümlerinin uygulanacağından daha önce bahsedilmişti. TBK hükümleri uyarınca borcun, doğumundan sonra tarafların kusuru olmaksızın ifâ edilemez hale gelmesi durumunda kusursuz ifâ imkansızlığından söz etmek gerekir. İmkansızlık doğal bir olaydan veya bir kişinin fiilinden doğabilmektedir. Ayrıca bu imkansızlık maddi bir sebepten ileri gelebileceği gibi hukuki bir sebepten dolayı da meydana gelebilmektedir. Mevcut Corona Virüs kapsamında doğal olaylardan dolayı meydana gelen maddi imkansızlığın incelenmesi gerekmektedir.

İmkansızlığın sonuçları bakımından TBK md.136 uyarınca “Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkansızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifâ edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder.”. Abonelik sözleşmelerinin de içinde bulunduğu sürekli edim içeren ve karşılıklı iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde, sürekli edimin, ifasına başlandıktan sonra imkansızlaşması halinde ise borç ilişkisi yine sona erer fakat ifâ edilmiş kısım ve bu edime isabet eden karşı edim, borcun sona ermesinden etkilenmez.

Şayet, bir borcun ifası imkansızlaşmamış olmakla beraber borçlunun sorumlu olmadığı sebeplerle   aşırı derecede güçleşmiş ise bu durumda TBK 138’e göre sözleşmenin uyarlanması veya sona erdirilmesi imkanından bahsetmek gerekir. Bu hükme göre “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifâ etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifâ etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.”

Salgın hastalığa, somut olayın da hâl ve koşulları incelenmek suretiyle ifâ imkansızlığı veya aşırı ifâ güçlüğü perspektifinden bakılabilmesi mümkündür. Kanımca, pandemi ilan edilecek kadar yaygın hale gelen, ölümle sonuçlanabilmesi sebebiyle bireyleri kitlesel olarak korku ve paniğe sevk eden Corona Virüs, TBK 138’de açıklanan “aşırı ifâ güçlüğü” kapsamında değerlendirilmelidir. Zira abonelik sözleşmeleri bakımından gerek abonenin çalışamaz hale gelmesi gibi sebeplerle bedel ödeme borcunu ifâ etmekte güçlük çekmesi , gerekse karantina sebebiyle mal veya hizmetten yararlanmasının riskli duruma gelmesi hali söz konusu olabilir. Hizmet veya mal sağlayıcısı da aboneye vaat edilen malı/hizmeti eksiksiz, ayıpsız ve düzenli olarak sözleşmeye uygun bir şekilde sunma borcu altındadır. Ancak anılan salgın sebebiyle bu borcu gereği gibi ifâ etmesi güçleşebilir. O halde edimlerin dengesinin sözleşme yapılırken öngörülemeyen ve öngörülmesi beklenemeyen sebeplerle, yani olağanüstü bir durumdan ileri gelecek şekilde bozulduğu söylenebilmelidir.

TBK 138 uyarınca şartlar gerçekleştiğinde sözleşmeyi tek taraflı olarak feshetmek isteyen tarafın önce hakimden uyarlama talep etmesi gerekecektir. Uyarlama, karşı edim yükünün azaltılması veya  artırılması şeklinde yapılabileceği gibi ifâ tarzının değiştirilmesi gibi hakimin uygun bulacağı şekillerde de yapılabilir. Ancak mevcut hâl uyarlamaya uygun değilse borçlu yalnızca bu koşulda fesih hakkını kullanabilecektir. Uygulamada ise Yargıtay, her bir davayı kendi içindeki özel durumları dikkate alarak değerlendirmektedir. Yargıtay 15. Hukuk Dairesi E. 2005/2684, K. 2005/3640 sayılı ve 16.06.2005 tarihli kararında, tarafların aralarındaki sözleşme kapsamında getirecekleri düzenlemelerle de bir durumu mücbir sebep hali olarak kabul etmelerinin mümkün olduğuna hükmetmiştir.

Edimin ifasının ertelenmesi mümkün müdür?

Mal veya hizmet olarak sağlanacak edimin somut olaydaki niteliğine göre ifanın geçici olarak imkansız hale gelmesi söz konusu olabilir. Bu durumda ifâ tarihinin, imkansızlığın ortadan kalkmasına kadar ertelenmesi, imkansızlığın borcu sona erdirip erdirmediği saptanmak suretiyle mümkün olabilmelidir. Örneğin 1 yıllık spor salonu aboneliğinde aboneye vaat edilen hizmetin ifasının salgının geçme süresine göre ertelenebilmesi gerekir.

2. Hizmet/Mal sağlayanın kusuru sebebiyle tazminat yükümlülüğü doğabilir mi?

Taraflardan satıcı/sağlayıcının asli edim borcu aboneye vaat edilen malın/hizmetin eksiksiz, ayıpsız ve düzenli olarak sözleşmeye uygun bir şekilde sunulmasıdır. Düzenli olarak sunulması bakımından verilen hizmetin veya sunulan malın niteliğine göre satıcı/sağlayıcı, gerekli alt yapıyı ve teknik donanımı sağlamakla yükümlüdür. Satıcı/sağlayıcının borcunu hiç/gereği gibi ifâ etmemesi ve abonenin tüketici olması halinde TKHK md. 11’de sayılan seçimlik haklardan biri ile birlikte ; tüketici olmaması halinde ise TBK hükümleri uyarınca tazminat talep edilebilir. Bu kapsamda somut olaya göre abonelik sözleşmesinin tarafların kusuru olmaksızın imkansız hale gelmesinin veya ifanın aşırı güçleşmesinin söz konusu olmadığı hallerde TBK 112’ye göre borcun gereği gibi ifâ edilmemesi sonucunda bundan doğan zararın tazmini mümkün olabilmelidir. Örneğin, abonelik taşıma işlemleri yapmak mecburiyetinde kalan abonenin, çalışanlardan birinin Corona Virüs’ü taşıma riskinin olduğunun bilinmesine rağmen iş yerinde çalıştırılması sonucunda hasta olması halinde (müterafik kusur ihtimalinde indirim uygulanabileceği göz önünde bulundurularak) mal/hizmet sunanın tazminat sorumluluğuna gidilebilmesi gerekmektedir.

KAYNAKÇA:

  • Prof. Dr. M. Kemal OĞUZMAN, Prof. Dr. M. Turgut ÖZ, BORÇLAR HUKUKU GENEL HÜKÜMLER Cilt-1
  • Abonelik Sözleşmeleri, Hukuki Açısı, Yasin Köse

                                                                                                                            NAZLI DURMAYAZ

Yorum Yok

Yorum Bırak